Yaşamının ergin dönemini 17. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış, felsefesi ve siyasal yapıtlarını bu yüzyılın sonlarına doğru vermiş olan bir İngiliz filozofudur. 18. yüzyıl içerisinde sadece dört yıl yaşamış olmakla birlikte fikirlerinin ileriliği ve niteliğiyle Aydınlanma çağı düşünürlerinden sayılmıştır.
Locke'un genel felsefesi epistemoloji (bilgi kuramı) alanında-ön kabullenmeleri doğuran -bilgilerimizin deney- öncesi (a-priori) olduğunu kabul eden feodal aristokratik söylemin dogmatik tutumunun yadsınmasına dayanır. Skolastik felsefenin bilgilerin kaynağını kitabı Mukaddesteki dogmalar olarak kabul edişine karşı Locke bilgilerimizi gözlemlerimize, duyularımıza yani deneye dayandırır. Ayrıca zihnimizde doğuştan getirdiğimiz bilgilerinde varolduğunu söyleyenleri eleştirir ve insan zihninin başlangıçta boş bir beyaz kağıt (tabula rasa) gibi olduğunu ve deneyimle dolduğunu söyler.
John Locke insan zihninde doğuştan gelen bilgilerin olmadığını söylemekle birlikte mutluluğa, iyiye gelen bilgilerin olmadığını söylemekle birlikte mutluluğa, iyiye yönelip acıdan kaçma duygularının doğuştan geldiğini söyler ve ahlak felsefesini, herkesin kendi zevkleri ve mutluluğu peşinde koşması gerektiği ilkesine dayandırır ki bu görüşle de "laissez faire" (bırakın yapsınlar) felsefesinin to
Bilgilerimizin deney ile elde edildiğini öne süren John Locke uygar toplum öncesinde doğa durumunda yaşadıklarını kabul ettiği insanların, eşitliliğin, özgürlüğün ve mutlu bir hayatın egemen olduğu bu doğa durumunu akıllara Tanrı tarafından yerleştirilmiş bir doğa yasası ile sürdürdüklerini söyler. İnsanların birbirlerine zarar vermemelerini sağlayan ve yaşama hakkı, özgürlük vb. doğal hakların korunmasına hizmet eden bu yasanın bir duygu değil bilgi olması Locke'un genel felsefesiyle siyaset felsefesi arasındaki çelişkilerden biridir: bir taraftan tüm bilgilerimizin kaynağının deneyim olduğunu söylemekte diğer taraftan siyaset felsefesinde Tanrının insan beynine kondurduğu bir bilgi olan doğa yasasından sözetmektedir. Yine, genel felsefesine göre bilgilerimizi deneyimden elde ettiğimiz Locke bahis siyaset felsefesi olunca hangi deneyimden çıkardığını ve hangi tarihsel belgeyle kanıtladığını anlayamadığımız bir "toplum sözleşmesi"nden söz etmekte, doğa durumundan uygar topluma geçişi sağlayan -ve doğa durumundaki insanlar arasında kolayca savaş durumuna yol açabilecek olan "saldırganı yargılama ve cezalandırma hakkı"na herkesin sahip oluşu ilkesinin doğurduğu kargaşalardan kurtulma çabasıyla düzenlenen- bir sosyal sözleşmenin varlığı iddiasını taşımaktadır.
Locke, kralların adem soyundan geldiklerini ve bu yüzden de, kalıtımsal bir tanrısal hak elde ettiklerini söyleyenlere, Adem'in soy çizgisinin çoktan yitmiş olduğunu söyler. Yönetimin kaynağının tanrısal hak değil halk olduğunu, insanların doğa durumundan uygar topluma geçişlerini sağlayan bir toplum sözleşmesi yapmış olduklarını kabul ederek kanıtlayamaya çalışır bu sözleşmenin tarihsel gerçekliğine dair bir kanıtlama çabasına girişmez. "bu durumu ile Locke'un sözleşme kuramı, İngiltere'deki anayasal (parlamenter) monarşinin yasallığını savunan ve kendinin siyasal görüşlerini ortaya dökmekte yararlandığı hukuksal bir diksiyondur (yapıntıdır, uydurulur)(3).
Locke'un genel felsefesi epistemoloji (bilgi kuramı) alanında-ön kabullenmeleri doğuran -bilgilerimizin deney- öncesi (a-priori) olduğunu kabul eden feodal aristokratik söylemin dogmatik tutumunun yadsınmasına dayanır. Skolastik felsefenin bilgilerin kaynağını kitabı Mukaddesteki dogmalar olarak kabul edişine karşı Locke bilgilerimizi gözlemlerimize, duyularımıza yani deneye dayandırır. Ayrıca zihnimizde doğuştan getirdiğimiz bilgilerinde varolduğunu söyleyenleri eleştirir ve insan zihninin başlangıçta boş bir beyaz kağıt (tabula rasa) gibi olduğunu ve deneyimle dolduğunu söyler.
John Locke insan zihninde doğuştan gelen bilgilerin olmadığını söylemekle birlikte mutluluğa, iyiye gelen bilgilerin olmadığını söylemekle birlikte mutluluğa, iyiye yönelip acıdan kaçma duygularının doğuştan geldiğini söyler ve ahlak felsefesini, herkesin kendi zevkleri ve mutluluğu peşinde koşması gerektiği ilkesine dayandırır ki bu görüşle de "laissez faire" (bırakın yapsınlar) felsefesinin to
Bilgilerimizin deney ile elde edildiğini öne süren John Locke uygar toplum öncesinde doğa durumunda yaşadıklarını kabul ettiği insanların, eşitliliğin, özgürlüğün ve mutlu bir hayatın egemen olduğu bu doğa durumunu akıllara Tanrı tarafından yerleştirilmiş bir doğa yasası ile sürdürdüklerini söyler. İnsanların birbirlerine zarar vermemelerini sağlayan ve yaşama hakkı, özgürlük vb. doğal hakların korunmasına hizmet eden bu yasanın bir duygu değil bilgi olması Locke'un genel felsefesiyle siyaset felsefesi arasındaki çelişkilerden biridir: bir taraftan tüm bilgilerimizin kaynağının deneyim olduğunu söylemekte diğer taraftan siyaset felsefesinde Tanrının insan beynine kondurduğu bir bilgi olan doğa yasasından sözetmektedir. Yine, genel felsefesine göre bilgilerimizi deneyimden elde ettiğimiz Locke bahis siyaset felsefesi olunca hangi deneyimden çıkardığını ve hangi tarihsel belgeyle kanıtladığını anlayamadığımız bir "toplum sözleşmesi"nden söz etmekte, doğa durumundan uygar topluma geçişi sağlayan -ve doğa durumundaki insanlar arasında kolayca savaş durumuna yol açabilecek olan "saldırganı yargılama ve cezalandırma hakkı"na herkesin sahip oluşu ilkesinin doğurduğu kargaşalardan kurtulma çabasıyla düzenlenen- bir sosyal sözleşmenin varlığı iddiasını taşımaktadır.
Locke, kralların adem soyundan geldiklerini ve bu yüzden de, kalıtımsal bir tanrısal hak elde ettiklerini söyleyenlere, Adem'in soy çizgisinin çoktan yitmiş olduğunu söyler. Yönetimin kaynağının tanrısal hak değil halk olduğunu, insanların doğa durumundan uygar topluma geçişlerini sağlayan bir toplum sözleşmesi yapmış olduklarını kabul ederek kanıtlayamaya çalışır bu sözleşmenin tarihsel gerçekliğine dair bir kanıtlama çabasına girişmez. "bu durumu ile Locke'un sözleşme kuramı, İngiltere'deki anayasal (parlamenter) monarşinin yasallığını savunan ve kendinin siyasal görüşlerini ortaya dökmekte yararlandığı hukuksal bir diksiyondur (yapıntıdır, uydurulur)(3).