Neandertaller, ilk keşfedildiklerinden beri, kimi bilimadamları arasında bile, çok zaman kaba, kambur, homurdayarak konuşan mağara adamlarına benzetilmişlerdir (McClain 2000: 20). Günümüzde de Neandertaller hakkında düşünülenler pek farklı değildir. Elbette, Neandertaller hakkındaki görüşler, bilimsel düzeyimizle de yakından ilgilidir (Trinkaus 1983: 461). Yakın zamana kadar, bilim dünyasında da Neandertaller, evrim tarihimizde bir çıkmaz sokak olarak görüldüler ve onların gerek anatomik, gerekse kültürel evrimimizde bizim atamız olma olasılıkları, çoğunlukla, az görüldü (Holden 1998: 1456).
Bilişsel evrimle ilgili yaklaşımlardan, geleneksel; çağdaş insanın tarih sahnesine çıkışını “büyük patlama” olarak gören görüşün uzun yıllardır hiç eleştirilmeden kabul edilmesi nedeniyle, gerek Neandertaller, gerekse daha önceki atalarımızın bilişsel kapasiteleriyle ilgili tartışmalar, yakın zamanlara kadar gerçekçi bir şekilde yapılamıyordu (Bednarik 1995: 607). Geleneksel görüşü kabul edenler, çoğunlukla, Neandertallerle ilgili öne sürülen buluntuları tek tük olmalarından; doğal olarak, Üst Paleolitik örneklere göre çok zaman daha az karmaşık oluşlarından dolayı, çocuklar tarafından yapılmış olabilecek ya da yemek hazırlama gibi gündelik bir iş sonucunda oluşabilecek izler olarak yorumlamayı tercih ettiler (Örneğin: White 1995: 625). Bunun sonucunda da Neandertal ve Homo erectus, Homo habilis gibi atalarımız, hiç hak etmedikleri şekilde, bilişsel kapasite olarak, yakın akrabalarımız olan insansı maymungillerle aynı kefeye kondular; çağdaş insanla maymungiller arasında bir zeka düzeyindeymişler gibi gösterildiler (Karşılaştırınız: Mithen 1999: 104, 130, 165, 167, 207’deki çizimler). Oysa, fosil insanların günümüzdeki insanlarla maymunlar arasında bulunduğunu söylemek, insanın günümüz maymunlarından evrimleştiğini söylemek kadar yanlıştır (Arsebük 1999: 32) ve kanımızca, bırakalım insanları, hayvanları bile çeşitli üstünlük derecelerine göre sınıflamak doğru değildir. Çünkü, ölçütleri eğer biz koyarsak, elbette ki en üstün olanın kendimiz olduğunu tespit ederiz. Ancak doğanın bir tek “başarı” ve “üstünlük” ölçütü vardır; o da hayatta kalabilmektir (Dinçer 2002: 3).
Neandertaller pek çok yönleriyle, hem anatomik, hem de teknolojik ve tinsel olarak bize en fazla benzeyen atalarımızdır (Arsebük 1995: 92). Gelişkin kültürlere sahip tüm atalarımız, bizimle yaklaşık olarak aynı zeka seviyesine sahiptir. Bunun tersini düşünmek, biyo-kültürel evrimin gerçeklerine aykırıdır. Dünyanın çok az bir bölümü bu dönemle -Paleolitik Çağ’la- ilgili araştırılmışken, günümüz kültürel davranışının günümüzden yaklaşık 30 bin yıl önce Avrupa’da ortaya çıktığını ileri sürmek, Avrupa-merkezci görüşün çok yaygın görülen bir yansıması olsa da, doğru olmayabilir. Ayrıca, bulamayacağımız türde arkeolojik kanıtları, kesinlikle hiç varolmamış kabul etmek de bilimsel yaklaşımla bağdaşmamaktadır.
KAYNAKÇA
Akazawa, T., M. Muhesen, Y. Dodo, O. Kondo, Y. Mizoguchi,
1995, “Neanderthal Infant Burial”, Nature 377/6550: 585-586.
Appenzeller, T.,
Bilişsel evrimle ilgili yaklaşımlardan, geleneksel; çağdaş insanın tarih sahnesine çıkışını “büyük patlama” olarak gören görüşün uzun yıllardır hiç eleştirilmeden kabul edilmesi nedeniyle, gerek Neandertaller, gerekse daha önceki atalarımızın bilişsel kapasiteleriyle ilgili tartışmalar, yakın zamanlara kadar gerçekçi bir şekilde yapılamıyordu (Bednarik 1995: 607). Geleneksel görüşü kabul edenler, çoğunlukla, Neandertallerle ilgili öne sürülen buluntuları tek tük olmalarından; doğal olarak, Üst Paleolitik örneklere göre çok zaman daha az karmaşık oluşlarından dolayı, çocuklar tarafından yapılmış olabilecek ya da yemek hazırlama gibi gündelik bir iş sonucunda oluşabilecek izler olarak yorumlamayı tercih ettiler (Örneğin: White 1995: 625). Bunun sonucunda da Neandertal ve Homo erectus, Homo habilis gibi atalarımız, hiç hak etmedikleri şekilde, bilişsel kapasite olarak, yakın akrabalarımız olan insansı maymungillerle aynı kefeye kondular; çağdaş insanla maymungiller arasında bir zeka düzeyindeymişler gibi gösterildiler (Karşılaştırınız: Mithen 1999: 104, 130, 165, 167, 207’deki çizimler). Oysa, fosil insanların günümüzdeki insanlarla maymunlar arasında bulunduğunu söylemek, insanın günümüz maymunlarından evrimleştiğini söylemek kadar yanlıştır (Arsebük 1999: 32) ve kanımızca, bırakalım insanları, hayvanları bile çeşitli üstünlük derecelerine göre sınıflamak doğru değildir. Çünkü, ölçütleri eğer biz koyarsak, elbette ki en üstün olanın kendimiz olduğunu tespit ederiz. Ancak doğanın bir tek “başarı” ve “üstünlük” ölçütü vardır; o da hayatta kalabilmektir (Dinçer 2002: 3).
Neandertaller pek çok yönleriyle, hem anatomik, hem de teknolojik ve tinsel olarak bize en fazla benzeyen atalarımızdır (Arsebük 1995: 92). Gelişkin kültürlere sahip tüm atalarımız, bizimle yaklaşık olarak aynı zeka seviyesine sahiptir. Bunun tersini düşünmek, biyo-kültürel evrimin gerçeklerine aykırıdır. Dünyanın çok az bir bölümü bu dönemle -Paleolitik Çağ’la- ilgili araştırılmışken, günümüz kültürel davranışının günümüzden yaklaşık 30 bin yıl önce Avrupa’da ortaya çıktığını ileri sürmek, Avrupa-merkezci görüşün çok yaygın görülen bir yansıması olsa da, doğru olmayabilir. Ayrıca, bulamayacağımız türde arkeolojik kanıtları, kesinlikle hiç varolmamış kabul etmek de bilimsel yaklaşımla bağdaşmamaktadır.
KAYNAKÇA
Akazawa, T., M. Muhesen, Y. Dodo, O. Kondo, Y. Mizoguchi,
1995, “Neanderthal Infant Burial”, Nature 377/6550: 585-586.
Appenzeller, T.,