www.deizm.org'un gelişmesi için bir şeyler yapmak istemez misin?

İletişim: deizmturkiye@gmail.com

Join the forum, it's quick and easy

www.deizm.org'un gelişmesi için bir şeyler yapmak istemez misin?

İletişim: deizmturkiye@gmail.com

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
#SomayıUnutma
Sorumluların ceza almaları için, böyle bir katliamın bir daha yaşanmaması için #SomayıUnutma.

    1145 yıl Önce Deist Bir Alim : Ar-Razi

    supeluta
    supeluta
    Site Yöneticisi
    Site Yöneticisi


    Erkek Mesaj Sayısı : 658
    Katkı Puanı : 802
    Reputation : 23
    Kayıt tarihi : 02/11/08

    1145 yıl Önce Deist Bir Alim : Ar-Razi Empty 1145 yıl Önce Deist Bir Alim : Ar-Razi

    Mesaj tarafından supeluta Perş. Ocak 22, 2009 3:43 pm

    Abu Bakr Muhammad b. Zakariya al-Razi (MS 865-932), Abbasî'ler döneminin en önemli sima'larindan biri olup [319] al-Mansur (754-775) ve Harun Resit (ölümü 809) ve al-Ma'mun 813-833) gibi oldukca liberal görüslü halifeler sayesinde eski Yunan yapitlarinin arapca'ya çevrildigi ve bu kaynaklarin incelenebildigi bir ortam'in mirasina konanlardandir. Havi adli yapiti arap dilinde yazilan en büyük tibb Ansiklopedisi olarak kabul edilir ve tibb ilminin kapsadigi sorunlar bakimindan eski Yunan tibb bilginlerinin yapitlarindan alinmis verilerle doludur [320]. Öte yandan "atomism" kurami'ni eski Yunan bilginlerinden Democritis 'in görüsleri dogrultusunda yorumlamistir . Örnegin "madde"'nin, dünya'nin yaratilisindan önce, daginik atomlardan olustuguna dair savundugu görüs Democritis 'in görüsüdür ki Kur'an esaslarina ters düser. Tibb ve fizik bilimleri yaninda kendisini felsefe'nin engin denizlerine salmis ve eski yunan felsefesini islamî düsünce'ye üstün saymistir. Özellikle Sokrat ve Eflatun ve Aristo ve Galen gibi otoriteleri rehber edinmis ve bu gibi düsünür ve bilginleri, fikren ve ahlaken "Peygamber" diye bilinen kimselerin bile çok üstünde kabul etmistir. Örnegin Fi Nakz al-adyan adli kitabinda, tüm insanlari esit olarak gördügünü, ve peygamberlerin, fikren ve manen dahi olsa, kisilere üstünlük iddiasinda bulunamayacaklarini söylemistir. Ona göre peygamberler "mu'cize" yaratmis gibi görünen kimselerdir, oysa ki "mu'cize" denen sey dinsel "inanç" sekline sokulan "hile" ve "yalan" 'dan baska bir sey degildir. Söyle der: "Peygamberlerin mu'cizeleri hilelerden ibaret veya dini efsane sahasina aittir. Dinlerin akideleri yegane olan hakikate ziddir (gerçege aykiridir). Bunun delili birbirlerini nakzetmeleridir; insanlari dinî reislere itimada sevkeden sey an'ane ve tenbel itiyattir. Insanligi tahrib eden savaslarin yegane sebebi dinlerdir; bunlar felsefeye ve ilmi arastirmaya düsmandir. Mukaddes sayilan kitap'lar degersiz kitaplardir. Eflatun, Aristo, Euclid, Hippocrates gibi eski (düsünürlerin) yazilari insaniyete çok daha yararli olmustur..." [321] .

    Öte yandan ar-Razi , eski Yunan bilginlerinden Timaens 'den psikoloji'nin temel esaslarini almis, Epicure felsefesine yönelmis, Lucretis 'in görüslerini benimsemis ve böylece "Dini ilim haline getirme" gelenegi yerine "ilmi din haline getirme" gelenegini yerlestirmek istemistir [322]. Bu arada "akliyeci'ligi" , peygamberlerin "vahiyciligi''ne" ve yine müspet ahlak anlayisini dinsel ahlak'a üstün getirmege ugrasmistir.

    ar-Razi 'yi diger islam bilginlerine nazaran üstün kilan sey kuskusuz ki onlardan hiç birinin göze alamadigi bir akliyeci'lige yönelebilmis olmasidir. Ona göre insan denilen varlik için akil 'dan daha büyük bir nimet, daha yüce bir kazanç yoktur. Tanri bunu insanlara en büyuk bir hediye olarak vermistir. Fakat aklin görevi, sadece belli seyleri ezberlemek ya da taklid etmek degildir; aksine yaratici nitelikte is görmek, kisi'ye rehberlik etmek, duygusal'ligi denetlemektir. Kisi yasamlarinin güzelligini ve iyiligini yapan sey akil gücü'dür. Doga'nin sirlarini ve yeryüzünü ve gökleri ve Tanri'yi ve her seyi akil sayesinde kesfetmek olanagi vardir. Fakat aklin en önemli görevi kisi yasamlarini düzenleyip yönetmektir; bu nedenle aklin özgür olmasi kosuldur, çünkü özgür olmadigi taktirde "yönetici" olacak yerde "yönetilen" durumuna düser ve özelligini yitirmis olur. Faziletli yasamlara ancak akilcilikla kavusmak mümkündür. Hemen belirtelim ki bu görüsleri sergilerken ar-Razi 'nin yaptigi sey Galen 'i tekrarlamaktan ibaretti. Üzerinde israrla durdugu husus faziletli olmanin,din emirlerine uymakla degil fakat akil verilerine uymakla, ve daha dogrusu "iman" sahibi olmakla degil fakat "özgür" akla sahip olmakla mümkün bulundugudur; insanliga yararli olmanin yolu da budur. Yukarda adi geçen kitabindan gayri , Masarik al-anbiya adli kitabinda da benzeri görüsleri savunurken akil yolunu seçen bilgin ve düsünürlerin, "peygamber" diye bilinen kimselerden çok daha yararli olduklarini söyler. Her iki kitabinda da, insanlarin peygamberlere, ya da din adamalarina inanmalarinin ve güven duymalarinin tek nedeni'nin bir bakima, "akilsizlik" , ve daha dogrusu kendi akil'larini kullanmak hususundaki tenbellik oldugunu söyler. Bu tenbellik gelenek halinde yerlesmistir, ve bu gelenekten kurtulma yolu seçilmemistir. Oysa ki bilim ve ahlak ilkeleri, "Kutsal" bilinen kitaplarda degil, akil kaynagindadir ve felsefe denen sey iste bu kaynaktan çikmadir. Felsefe ile din'in uzlastirilmasina çalismak bosunadir. Bu fikre bagli olaraktir ki ar-Razi , bilimsel ve felsefi görüslerini Kur'an'a ya da Muhammed'in sözlerine dayanarak degil, fakat eski Yunan kaynaklarindan yararlanarak ortaya koymustur. Seriat'in öngörügü esaslari degil, fakat genel olarak bu esaslara ters düsen akil verilerini gerçek saymistir. Örnegin "Saglik" konularinda seriat'in "temiz" ya da "pis" dedigi seyleri geçerli bulmamistir; bu sorunlarin bilimsel arastiri yolu ile ele alinmasini saptamistir. Kur'an sarap'i yasakaldigi halde ar-Razi, Tanri'nin böyle bir yasak koymus olamayacagini, ve çünkü böyle bir yasagi akilci yoldan izah etmenin mümkün olamayacagini, ve nitekim bazi hallerde (özellikle üzüntu ve sikinti hallerinde) insan vücudu'nun ve ruhu'nun yiprandigini ve bunu önlemek için sarap içmenin saglik bakimindan gerekli oldugunu savunmustur [323]. Öte yandan yine Kur'an'da yer alan : "Tanri diledigine bol, ve diledigine az rizik verir" seklindeki emirlerin, ya da benzeri nitelikte "kaderciligi" öngören hükümlerin geçersizligini belirterek bunlar yerine "Çalis, kazan ve insan gibi yasa, mutlu ol ..." seklindeki akil verilerini ön plana geçirmeyi uygun bulmustur . Kur'an (ve Hadis) hükümleri faiz'i ve mal birikimi'ni, ve varlikli yasamlari, ve yeryüzü mutluluklarini yasakladigi ya da küçümsedigi halde ar-Razi, bütün bunlarin akla ters düstügünü söylemis ve kazanç saglamanin , varlik edinmenin, mal biriktirmenin ve mutlu sekilde yasamanin dogal oldugunu anlatmis ve söyle konusmustur: "Bizi hayvanlardan ayiran akil (yeryüzünde) mutluluk duyacagimiz iyi bir yasami öngörür..." [324] .

    "Fazilet" anlayisi açisindan da ar-Razi , Islam'in deger ölçülerine sirt çevirmistir, çünkü onun anlayisina göre fazilet denen sey, din ve inanç farki gözetmeksizin tüm insanlara "sevgi" ile, "adalet ve esitlik" duygulariyle davranmaktir. Oysa ki Islam'a göre "fazilet" demek, Kur'an emirlerine ve Muhammed'in sözlerine uymaktir, ve her seyden önce bu emirler geregince yeryüzünü "Dar-ül Islam" (yani "Müslümanlarin yasadiklari yerler") ve "Dar-ül Harb" (yani "Kafirlerin yasadiklari" yerler) diye ikiye bölünmüs gibi kabul edip, müslüman olmayanlari düsman bilmek ve onlara karsi "cihad" 'a girismektir (Kur'an'in Tevbe suresi'nin 29cu ayet'i bunun nice örneklerinden biridir). Oysa ki bu, ar-Razi' nin havsalasina sigan bir sey degildir. Din adina savaslara çikmak, esirler ve ganimetler almak , farkli din ve inançtandir diye insanlari bogazlamak , onun tiksintiyle karsiladigi bir davranistir. Nitekim söyle konusmustur: "Silah tasir olarak hiç bir hükümdar'a refakat etmedim...Benim hizmetlerim sadece hekimlik görevimi yerine getirmek ve ... hükümdarin sagligini korumak seklinde olmustur..." [325] . Bu insancil satirlari okurken ar-Razi 'ya hayran kalmamak ne mümkün. Bu satirlar sanki sanki eski Yunan'in stoik düsünce sistemini, bin yillik bir unutulma döneminden sonra, yeniden canlandirmaktadir; sanki karsimizda bundan bin ikiyüz yil öncelerinin bir düsünürü degil, fakat çagimizin idealist ve insansever bir düsünür vardir; sanki Wells ya da Toynbee ya da Gandhi ya da Bertrand Russel gibi bir düsünür konusmaktadir.

    ar-Razi ' nin "Tanri" anlayisi da seriat'in yerlestirdigi anlayis'dan çok farkli bir Tanri anlayisidir, çünkü akilciliga dayalidir. Bilindigi gibi seriat'in getirdigi anlayisa göre "Tanri", tipki yahudilikte oldugu gibi, "korkutucu", ve "gaddar", ve "intikamci", ve "insanlar arasinda savaslar yaptirtici, esitsizlikle yaratici" vs, nitelikte bir "Yaratan"'dir. Oysa ki ar-Razi 'nin kafasinda böyle bir Tanri degil fakat "rasyonel" bir Tanri anlayisi yer almistir. Ona göre Tanri, akla aykiri isler yapmaz ve yaptirmaz, intikam aramaz, iyilikten baska bir ise kalkismaz, çünkü akil denen sey bundan farkli bir Tanri anlayisina yanasmaz [326].

    Görülüyor ki ar-Razi , her yönü ile akilcidir, aklin yüceligine, asaletine, üstünlügüne ve rehberligine inanmistir. Bundan dolayidir ki aklî melekeleri dumura ugratabilecek her seye, ve örnegin en basta din kurulusu'na düsmandir. Din aleyhindeki görüslerini özellikle Masarik al-anbiya [327] ile Fik nakz al-adyan adli kitaplarinda belirtmistir. Yine bu yapitlariyledir ki, müslüman düsünürlerden "Aristocu" geçinen bazilarinin, felsefe ile islam'i uzlastirmaya kalkismalarina karsi çikmistir. Hemen ekleyelim ki ar-Razi Orta Çag Bati'sini en ziyade etkileyen düsünürlerden biridir, ve onun özellikle Masarik al-anbiya adli kitabi'nin Bati'li akliyeci' ler için çok yararli is gördügü kabul edilir.

    Akilciliga böylesine bagli ve akli seriat cenderesinden ve köleliginden kurtarmaya böylesine kararli bir baska örnege Islam tarihi içerisinde pek rastalamiyoruz. Ne yazik ki onun bu cabalarini desteleyecek bir ortam olusamamistir: "dinsiz" ve "imansiz" olarak ilan edilmek ve öldürülmek korkusu ile ne o zamanlar ve ne de daha sonra, hiç kimse onun destekcisi olamamis, yaninda yer alamamistir. Ibn Bacca (ölümü 1138) ya da Ibn Tufayl (ölümü 1168) gibi, aklin yetersizligi iddia'larina karsi cephe almis olanlar dahi, onunla boy ölçüsebilecek kerteye ulasamamislardir. Her ikisi de "tasavvuf" havasina bürünerek, akilci egilimlerin yerlesmesi cabalarina yabanci kalmislardir. Gerçekten de Orta Çag Bati dünyasinda Avempace diye bilinen Ibn Bacca [328] insan varligi'nin akil melekeleri sayesinde "kemal" ' e erisebilecegini düsünerek aklin yeterliligini ve üstünlügünü savunurdu. Bundan dolayidir ki akilciligin baslica düsmanlarindan olan Gazali gibi kimselere karsi savasima girismisti [329]. Ancak ne var ki savundugu fikirler "istidlal" 'den [330] ziyade "tasavvufi" nitelikte [331] bir anlam tasidigi içindir ki akilci gelisimde güçlü sayilabilecek bir ortam olusturamamistir. Bununla beraber sunu da ekleyelim ki Ibn Bacca, eski Yunan kaynaklariyle ve özellikle Aristo felsefesiyle ve bu felsefenin yorumcusu olan Farabi 'nin yapitlariyle egitim görmüs ve mantik-metafizik alanlarinda onun yolunda yürümüstür. Fakat biraz ilerde görecegimiz gibi Farabi, çevresi tarafindan dinsizlikle suçlandirilma korkusuna kapilarak "akilciligi" , Kur'an'in dehlizleri arasinda eritmeye çalisirken Ibn Bacca , biraz daha cesaret göstererek bu dehlizlerden kurtulma yolunu aramistir. Örnegin Tadbir al-Mutavahhid adli kitabinda, insanlarin "aklin mutlak ölçülerine uygun sekilde yasadiklari" bir siyasal toplum halini düsünür ve Medine Kent'ini böyle bir toplum'un yurdu olarak hayal etmege çalisir. Fakat ona göre iki çesit akil vardir: biri "akl-i maddi" 'dir ki bazi idrak'leri kapsayan "Nazari akil" demektir . Digeri ise tek basina "küllî" olana erisme gücüne sahip "faal akil" ' dir. Ve iste Farabi 'den ve onun araciligiyle Eflatun ve Aristo 'dan etkilenerek gelistirmek istedigi "akil" bu "faal akil" 'dir. Böyle bir görüse sarilarak Medine'yi hayalinde süsler ve orada yasayanlarin dünya ile, ve maddî zevklerle ilgilerini kesip birbirlerine sevgiyle baglandiklarini ve bu sayede "Muhabbat Allah" 'a varacaklarini düsünür. Düsünürken de, biraz önce degindigimiz gibi, "akilciligi" tasavvufî bir kiliga bürümüs olur. Daha baska bir deyimle, bilimsel ve ahlaksal gerceklere sadece akil ögesiyle erisilebilecegini kabul etmemistir; seriat'in akla ve mantiga ve vicdana aykiri düsen hükümlerine karsi dikilmemesinin nedeni budur.

    Aklin yetersizligi iddialarini ileri sürenlere, örnegin Gazali 'ye karsi tipki Ibn Bacca gibi dikilenlerden biri de Ibn Tufayl 'dir. Ünlü kitabi Hayy b. Yakzan 'da Gazali 'nin düstügü çeliskileri ortaya koyarken, insanlarin akil yolu ile gelisebileceklerini kanitlamaya çalismistir. Fakat ne var ki o da, yine tipki Ibn Bacca 'nin yaptigi gibi, akilciliga tasavvufî yoldan yanasmistir. Akil ve zeka'yi Kur'an'in tutsakligindan kurtarmayi, ya da Tanri ve peygamber emirleri diye uygulanan seyleri akil süzgecinden geçirmeyi göze alamamistir. Ilerde ayrica görecegimiz gibi seriatci çevrelerin ve özellikle Gazali' nin akli yetersiz bulan görüslerine karsi tasavvufî yoldan degil fakat felsefî yoldan karsi koymaya çalisan düsünürlerin basinda Ibn Rüst gelir. Tahafut al-tahafut adli yapitinda bu görüslerini enine boyuna islemistir. Fakat o dahi, al-Razi ile bu konuda rekabet edebilecek cesarete sahip olamamistir. Bütün bu durumlar nedeniyledir ki akilciligin gerçek ve temsilcisi olarak karsimizda sadece ar-Razi 'yi bulmaktayiz. Digerleri, ya kendilerini bilinçsiz bir imancilik'tan kurtaramamis olmak nedeniyle, ya da kurtarabilmis olsalar bile, dinsiz ilan edilmek korkusu ile akilcilik savasimina katilamamislardir. Içlerinde tibb ilmi'nin "Büyük üstadi" unvanini alipta bagnazliktan uzaklasamayanlar, ya da medeni cesaret yoksunlugu yüzünden susanlar, ya da biraz olsun cesaret gösterecek olanlara saldirmayi ma'rifet sananlar çoktur. Farabi ya da al-Biruni ya da Ibn Hazm gibi nice taninmis ve "özgür görüslü" sanilan düsünürler bile ar-Razi 'ya satasmaktan geri kalmamislardir. al-Biruni gibi ünlü bir bilgin, Risala fi fihrist kutub Muhammad b.Zakariya al-Razi adli yapitinda, ona karsi en insafsiz saldirilarda bulunmus ve onu "zindik" olarak tanitmistir. Daha sonraki bir tarih itibariyle Gazali ve Ibn Teymiyye gibi azililar da bu kafileye çanak tutacaklardir. Bütün bu gerici ve bagnaz çevrelerin ortaklasa yipratmaya ve yok kilmaga çalistiklari ar-Razi, yüzyillar boyunca cahil halk yiginlarinin ve din adamlarinin elinde ayni suçlamalara hedef olacaktir.

    -*- http:/www.ilhan-arsel.org/ -*-tan alıntıdır.

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 11:03 pm